Monday, November 26, 2007

Sıradaki roman türü “Facebook Profilleri” mi?

15 DAKİKALIK RÜYADAN ZİYADE BİTMEYEN BİR KABUS
Andy Warhol’un kehaneti tuttu, herkes meşhur olacağı bir 15 dakikaya nihayet kavuştu. (Yoksa 20 dakika mıydı? Bazılarının 15-20 dakikası da amma uzunmuş bu arada, farkında mısınız? Mesela “Selma- Unbelievable- Gürkan” üçgeni 15 dakikalık bir rüyadan çoktan çıktı da, 15 senelik bir kabusa dönüşecek yakında Allah nasip ederse... Bu konuyu aşağıdaki 40 Satır mücadelelerine bırakıp konumuza dönelim.) Biz 15 dakikalık şöhrete kavuşurken malûm; Andy Warhol da yaşarken arasının pek de iyi olmadığı Tanrı’sının rahmetine kavuştu 10 sene önce. Bu yüzden geleceğe dair kehanetlerde bulunma görevini mecburiyetten dolayı ben üstlenmek durumunda kaldım. (Mecbur olmasam ağzımı bile açmam, bilirsiniz. Ben de susarsam Medyum Memiş gelip burada da konuşur, o zaman görürsünüz gününüzü. Bu konuyu da aşağıdaki 40 Satır mücadelelerine bırakıp yineyeniyeniden konumuza dönelim. Konumuz neyse artık...)
İşte şimdi geleceğin edebiyat dünyasına dair bazı kehanetlerde bulunuyorum sevgili arkadaşlar; kağıt kalemleriniz hazırsa (ya da printer’larınız) söyleyeceklerimi bir bir not alın ki ileride “Sen bunları hep tahmin etmiştin, ne büyük adamsın ulan sen kerata” diyebilin. Geleceğin edebiyat dünyasında roman türünün dönüşeceği format belli olmuştur dostlarım... Bu yeni formatın adı Facebook Profilleri’dir. (Format deyince benim aklıma ister istemez “Baş formatör” Pelin Akad geliyor. Acaba BBG formatının artık tutmayacağının farkına bakalım ne zaman varacak Pelin hanım. Ayrıca türkü yarışmalarını ekip olarak beceremediklerini kabul etseler ne de güzel olur.)

FACEBOOK AÇILDI, KARTLAR YERE SAÇILDI
Dünyada silah icad olunca mertlik nasıl bozulmuşsa, sanal dünyada da Facebook online olduktan sonra edebiyatın bozulmaması mümkün değildir. Facebook, biliyorsunuz; bazı gazeteci arkadaşlarımız tarafından çoook önceden keşfedilmiş, ancak kısa sürede memleket insanımın ortak platformuna dönüşünce çarçabuk da “tu-kaka” olmuştur. (Hangi gazeteci arkadaşlarmış onlar, isim ver demeyin lütfen, ben dedikoduyu sevmem. Okuduğum tek gazete de Hürriyet’in Kelebek’idir bu arada...) (“Tu-kaka’cı” bu arkadaşların Michael Jackson’ın “ABC”den sonra bittiğini, Orhan Pamuk’un da “Cevdet Bey ve Oğulları”ndan sonra kayda değer bir şey yazmadığını düşündüklerini tahmin ediyorum. Ama tabii ki benimkisi sadece bir tahmin.)
Facebook’da ne var peki? Bu sitedeki yazıları okuyan herkes bunu gayet iyi bilir. İnsanlar kendi hayatlarını, en azından arkadaş diye bildiklerinin gözleri önüne seriyorlar. Kendilerine dair ipuçları veriyorlar, sevdikleri kitapları, şarkıları, filmleri vesaire vesaireyi belirtiyorlar. Fotoğraflarını koyabiliyorlar istedikleri miktarda, ki burası önemli o fotoğraflara arkadaşları bakarak yorum yazabiliyorlar. Ama en önemli kısmı “Friends List”, Facebook olayının... Kim kimin arkadaşıymış, nerede tanışmışlar, yemişler mi, içmişler mi, yoksa bol bol sevişmeişler mi herşeyi bu “Friends List”den takip etmeniz mümkün. Facebook’ta ayrıca günlük “mood”unuzu da not düşebiliyorsunuz. (Edebiyatın ‘günlük’ formatı da katılmış oluyor böylece kehanetimize.) Şimdi düşünelim beraberce;
Facebook’ta hayali bir kimlik yaratsak, onun “Friends List”ini kafamıza göre doldursak, onlara olası bir mazi yaratsak, mesajlarında insanlarla ilişkisinin boyutlarını sergilesek, sevdikleri kısımlara yazacağımız isimlerle “Ne dinliyorsun o’sun, ne okuyorsun şu’sun...”un altını doldursak, günlük mood ayarıyla olayın seyrini belirlesek ortaya “post’un post’u modernlikte” bir yapıt çıkmaz mı?

HAYATIMI UPLOAD ETSEM ROMAN OLUR VALLAHA
Demek ki Facebook sadece Poke’lamaca, vampir avlamaca, yan masaya yanar döner meyve tabağı göndermece değilmiş... Ben açıkçası hergün birkaç saatimi arkadaşlarımın arkadaşlarını, gelmişlerinin geçmişlerini, neler dinleyipkimleri sevdiklerini incelemekle geçiyor. Artık insan öykülerini öğrenmek için, hikayeyle bizim aramıza giren, kendini Tanrı katından bir oda kiraladığını varsayan, inandırıcılıktan uzak o varolmayan kişiye (ona ‘yazar’ da deniyor galiba) ihtiyacımız yok. Her hayat anlatıldığında bir roman olmuyor belki ama her hayat gayet de güzel bir Facebook Profili’ne dönüşüyor. Buradan yola çıkarak rahatlıkla kehanette bulunabilirim ki; yakın bir gelecekte roman olması için hayatlarımızı anlatmamız gerekmeyecek. www.facebook.com‘da bir profil sayfası açmamız yetecek.
(Bu arada sitemizde yayınlanan Facebook’da profili olan “genç köşe yazarları” arasında neden adımın geçmediğini merak edip soran arkadaşlara cevap vereyim. Efendim ben hem genç değilim, hem artık bir köşem yok farkndaysanız, hepsine ilaveten yazarlığım da kendimden menkuldür. Ama tabii ki benim de kendi çapında bir profilim var Facebook’da... Üstelik kimseden saklayacak bir şeyim olmadığı için umuma açık bir profil benimkisi. Bazı arkadaşlarımızınki gibi çok kıymetli bir profil değil benimkisi... Sadece profil!)

Tıkla bir de burdan oku...

No comments: