Showing posts with label ahkamkesme. Show all posts
Showing posts with label ahkamkesme. Show all posts

Tuesday, June 10, 2008

Hande Yener VS Ayşe Hatun Önal - Son Raund

Hande Yener'in Pinokyo'sunun mu burnu daha büyük, Romeo'sunun vatkalı yakaları mı? Okumak için tıklayın.

Monday, June 09, 2008

Doğru kanaldan bağlan...


“Mankenden şarkıcı olur mu olmaz mı, olur mu olmaz mı?” tartışmaları biliyorsunuz Demet Akalın sayesinde tarihe gömüldü. Sonuç; mankenden şarkıcı olur da, olmaz da, olur da olmaz da… Zira şarkı söylemenin kıstası daha önce yapılan işler- meslekler değil, sizin müzik kabiliyetinizdir ne de olsa. Demet Akalın çok satan albümlerinin formülünü tekrar tekrar kullanadursun (nereye kadar, bekleyip göreceğiz) podyumlardan bir başka isim, Ayşe Hatun Önal da üç-dört yıldır bir türlü tamamlayamadığı albümünü nihayet piyasaya çıkarabildi. Bendeniz kendisinin “Çeksene Elini Kırıcan mı Belimi” şarkısının fanatik bir hayranıyım, öncelikle belirteyim. (Hamurumda ayılık olduğundan mıdır acaba?) Bu yüzden üç yıldır Ayşe hanımın yeni şarkılarını merakla bekliyordum. Benim ne kadar menfi ve burunkıvıran biri olduğumu bilenler şimdi yine dalga geçiyorum sanabilirler. Ama hakikaten merakla bekliyordum bu albümü. Merakım başıma bir iş açmadan nihayet dinleyebildim neyse ki… Albümü çokça dinleyip, epey de sevdim baştan belirteyim. Özellikle “Kalbe Ben”, “Bırakma Beni” ve “Doğru Kanaldan Bağlan” şarkılarına bayıldım. Ama artık anlamışsınızdır; ne kadar beğenirsem beğeneyim ille de bir şeylere kulp takmazsam rahat edemem. (Hamurumda ayılık olduğundan mıdır acaba?)

SUSTUYSAN BİR SEBEBİ OLMALI
“Sustuysam” albümündeki bütün şarkı sözleri Ayşe Hatun’a ait, hatta 11 şarkının beşinin bestesinde ortak imzası var. Bunu görünce “İşte” dedim; “kimsenin kapısında yatmayan, ille de beste bulacağım diye kendini harap etmeyen, kendi kapasitesine güvenen, farklı olmak isteyen biri nihayet çıktı” dedim. Fakat ne oldu dersiniz; hemen akabinde Ayşe Hanım’ın basında röportajları peş peşe röportajlarını okumaya başladım. Efendim; kendisinin en büyük hayali Sezen Aksu’dan bir beste almakmış. (Ne de olsa bir Sezen şarkısı okumazsanız adamdan sayılmıyorsunuz müzik piyasasında.) Bizim dergide yayınlanan geçen ayki röportajda da “Ülkemizin ilk elektronik single’ının kendisine ait olduğu”nu söylüyordu. (T-Express’in ve Erol Temizel’in kulakları çınlasın.) Türkçe Pop müzik piyasasının ve dolayısıyla şarkıcılarımızın bir türlü atlatamadığı iki hastalık şimdiden Ayşe hanıma bulaşmış görünüyor. Bu hastalıklardan ilki; “Sakın ola kendi içindeki sesi dinleme, herkes nereye nasıl gidiyorsa sen de oraya o şekilde git”, ikincisi de; “Her ne halt yediysen, ülkemizde o haltı ilk sen yemişsin gibi konuş”tur. Eli yüzü düzgün bir albüm yapanların bile bu hastalığa yakalanma sebebinin, yaz ayları geldiğinde güneş altında fazlaca dolaşmaları olduğunu tahmin ediyorum. İyi bir tahmin ediciyimdir, onu da hatırlatayım!

Wednesday, October 03, 2007

Kırk Satırlık Kifayetsiz Muhterislik Manifestosu

Kendinizi duygu, sanat ve yaratıcılığın merkezinde hissediyorsanız…
Duygusalsanız ve fantezilerin, hayallerin merkezi olarak görüyorsanız…
Özlemlerin, heyecanların, tutkuların enerji merkeziyseniz…
Başkalarıyla olan ilişkilerinizde sempati ve antipati duyguları büyük rol oynuyorsa…
Kendinizi cinsel heyecan ve tutkuların, haz ve zevk güdümlü davranışların
sevk merkezi sanıyorsanız…
Yaşamınızda duygusal karakter belirgin vasıf olarak öne çıkıyorsa, tutku içinde ömrünüzü tüketiyorsanız…
Mevki hırsınızın, yüksek konum arzularınızın prestij, ilgi, şöhret ve kendinize hayranlık duyulması tutkularınızın kökeninde cinsel çekicilik ve cinsel arzuların tatmini yatıyorsa…
Davranışlarınızı toplum şuuru belirliyor ve özgür davranamıyorsanız…
En önemli değerleriniz gurur, onore edilmek, değerli bilinmek, itibar görmek, gösterişli, üstün ve başarılı olmaksa…
Gururunuzu okşayanları en yakınınız olarak hissediyor, hele toplum içinde incitenleri düşmanınız belliyorsanız…
Arzularınız bedensel ya da maddi değil psikolojikse…
Duygusal tutkularınızı ele geçirmede size engel olarak gördüklerinizden nefret edip, size yardımcı olanları sevdiğinizi zannediyorsanız, sevgi sandığınız zevkin peşindeyseniz…
Yaşamınızda sadece duygusal olarak çekildiğiniz şeylerle ilgileniyor, yalnızca onları biliyor, sevmediğiniz, çekilmediğiniz şeyleri yok sayıyor ve onlarla asla ilgilenmiyor ve bilgilenmiyorsanız…
En önemli kararınız bile duygusal sempati ve antipatiden kaynaklanıyorsa…
Siz hadiselere değil, hadiseler size hükmediyorsa…
Var olan bağımlılıklarınız, istek ve beklentileriniz bilincinize hâkimse ve uyanık olduğunuz zamanın çoğunu burada ve şimdi durumlarınıza surat asmak ve onları protesto etmeye ayırıyorsanız…
Kısacası tanrının onlarla olmadığını ve sizin yanınızda yer aldığını düşünüyor ve bundan da büyük bir zevk alıyorsanız;
Siz de benim gibi bir kifayetsiz muhterissiniz!

Affedersin sen hangi süperimin sıtarısın?

atv'nin "Süperstar" programı beni o kadar enterese etti ki tuttum bu birbirinden sıtar süperlerimiz hakkında yazdım da yazdım. Okumak isteyenler buradan buyursun...

Sunday, September 30, 2007

Ben takım adamı değilim ki, mahallenize taşınıp gol atayım

Geçtiğimiz hafta sonu Sabah'ın Cumartesi ekinde Sami Tosun adlı (ya da mahlaslı mı demeli? Tosun sülalesi pek geniştir ne de olsa bu memlekette...) bir arkadaşın yazdığı "Bu da bizim mahalle takımı" başlıklı yazıda adıma rastlayınca cevap vermeden edemedim. (Yoksa çatlamamı mı tercih ederdiniz?)
"Ulusalcı'ların, 'liberal'lerin takımı olur da, 'Ne olduğu belirsizler' ya da 'Ne olacağına karar veremeyenler'in takımı olmaz mı?" şeklinde başlayan yazıda Tosun Birader'in oluşturduğu yeni gazeteciler takımında adım "Internet medyasını atlamamak lazım; Medyatava'dan Atilla Aydoğdu pekala bizim takımda oynayabilir" şeklinde anılmaktadır. (Bu arada beni yazıdan haberdar eden i. cakir nickli arkadaşın mail'ine subject olarak "bir şey olamayanlar takımı" cümlesini tercih etmesi ne kadar manidardır, artık orasını takdir edemeyeceğim...)
Yazıda adı geçen diğer isimlerle aynı mahallede oturmadığımdan ve söz konusu satırların mes'ulü Tosun Birader'le herhangi bir umumi mekanda bugüne kadar hiç karşılaşmadığımdan dolayı, daha da önemlisi her hangi bir takımda yer alacak dirayetli bir kişiliğe sahip bulunmadığımdan kaynaklanan şahsi sebeplerle, her ne kadar yukarıda belirtilen tanımlamalar içinde yer alıyor sayılsam da, işbu takımda yer almaktan imtina ettiğimi beyan etmek isterim.
İstediğimi de beyan etmekte üzerime yoktur.
Ha bu da böyle biline!

Sunday, July 22, 2007

Peki ama bu hangi "Zamanın Ruhu"?

Onlar, Batman & Robin’in soundtrack’i için yaptıkları şarkılarında "başlangıcın sona, sonun da başlangıca tekabül ettiği"ni ileri sürmüşlerdi. 2000 yılında sadece İnternet üzerinden yayınladıkları "Machina II"den sonra yollarını ayıran Smashing Pumpkins elemanları, kendi kehanetlerinin doğruluğunu ispat etmek için belki de, yeniden bir araya geldiler. Yeni albümlerinin adı "Zeirgeist". Yani "Zamanın Ruhu"… Albümü dinledikten sonraysa akıllara takılan soruysa şu: Peki ama bu hangi zamanın ruhu?

Smashing Pumpkins - Zeitgeist
Internet üzerinden yayınlanan ilk “bedava” sanal albümün sahibi olan Smashing Pumpkins’in yedi yıllık bir aradan sonra yayınladığı ilk çalışma “Zeitgeist”ı bugünlerde Internet’ten bedava indirmeye kalkarsanız işiniz zor. Grubun yeni plak şirketi The Matrix’teki sentineller gibi harıl harıl web sitelerini arıyor ve gördükleri her yerde albümün sanal âlemdeki yansımalarını imha ediveriyorlar. 2000 yılında benzer bir mücadeleye Metallica ve plak şirketi de girişmiş, o günlerin en popüler tartışmasına dönüşen Napster davasını kazanmış olsalar bile uzun vadede her şey Metallica’nın aleyhine işlemişti. Rock dinleyicileri kendilerinden çok plak şirketlerini düşünen grupları kolay hazmedemiyor anlayacağınız…
Smashing Pumpkins’in ‘comeback’ albümünün adı “Zeitgeist” demiştik… Zeitgeist Almanca kökenli bir terim. Anlamı “Zamanın Ruhu”na denk düşüyor bizim dilimizde. Genellikle sanat arenasında kullanılan bir kavram “Zeitgeist”. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru işle ortaya çıktınız mı, siz zamanınızı yansıtıyorsunuz, zaman da sizi ileriye yansıtıyor diyebiliriz kısacası… 90’lı yılların ikon isimlerinden Smashing Pumpkins’in doğru zamanda, doğru mekânda, doğru albümle bulunduğunu söylemek ise çok zor. “Zeitgeist”ta temas edilen her bir no(k)ta grup (ve sonrasında Bill Corgan’ın bizzat kendisi) tarafından bir daha üzerinde ot bitmemek üzere viran eylenmişti. Albümde yer alan 12 şarkının tamamının tek başına Billy Corgan’a ait olması insanın aklına ister istemez “Corgan, acaba ikinci solo albümünü yapmak yerine eskiden geçer akçe olan bir markanın ardına sığınmayı mı seçti?” sorusunu getiriyor. Albümü dinleyip bitirdiğinizdeyse gelip de kafanıza üç kere vuranın zamanın ruhundan çok, yolun sonuna geldiği halde gitmek bilmeyen bir hayalet olduğunun farkına varıyorsunuz. 5 üzerinden 2

Smashing Pumpkins'in önceki albümlerine dair ahkâm kesmeler Billboard Türkiye'nin 2007 Ağustos sayısında...